Muhteşem sentez Goran Ivanisevic
Fitness

Muhteşem sentez Goran Ivanisevic

Tarih önümüze öyle sporcular getirdi ki, bazıları karakterleri, bazılarıysa başarılarıyla akıllarımızda yer ettiler.

Bu ay karşı karşıya geldiğimiz Goran Ivanisevic, hem ilginç karakteri hem de kazandığı wımbledon zaferiyle bu iki ayrı özelliği harmanlamayı başarmış nadir sporculardan. Ne demek istediğimizi, bu buluşmanın detaylarını okuyunca daha iyi anlayacaksınız.

Goran Ivanisevic, 2001 yılında dünya sıralamasındaki pozisyonu sebebiyle katılma hakkını yitirdiği Wimbledon’a wild card’la gitmiş, üstüne turnuvayı kazanarak tarihte bunu başaran tek sporcu unvanını almış bir tenisçi. Onu özel kılan bir diğer nokta da, sporseverlerin kendisine dair birbirinden farklı hatıraları olması. Döneminin en iyi servisçisi olması, renkli kişiliğiyle tribünleri eğlendirmesi, girdiği ağız dalaşları, tüm raketlerini kırarak oyun dışı kalması, 1992’de Andre Agassi’ye karşı oynadığı Wimbledon finali, wild card’la katılma hakkı elde ettiği Wimbledon’ı kazanması ve niceleri...

Karakterinin şekillenmesinde bizlere Toni Kukoc, Dino Radja, Slaven Bilic ve daha birçoğunu bağışlamış Split şehrinden gelmesinin etkisi nedir bilemiyorum fakat mütevazı şartlarda geçen çocukluğu ve mutluluğa bakış açısıyla, insanlara sporun dışında da örnek olmayı başarmış bir isim. Hayat görüşünü “İstediğim her şeye sahip olamadığım zamanlarda dahi mutlu bir çocuktum” gibi cümlelerinde görmek mümkün. Zamanımızın çoğunu sahip olamadıklarımıza üzülerek geçirsek de hayatın bizden alıp götürmedikleri için de şükretmeliyiz.

Goran’a çocukluğunda sahip olamadıklarını veren hayat, ondan en yakın arkadaşlarından birini de aldı. Wimbledon zaferinden sonra ülkesine döndüğünde düzenlenen kutlamalarda, üzerinde 1993’te hayatını kaybeden, Avrupa’nın yetiştirdiği en büyük basketbolcu Drazen Petrovic’in forması vardı. Drazen, yalnızca bir basketbolcu değil, Goran’ın her şeyini paylaştığı ve kendisine bir gün Wimbledon’ı kazanacağını söyleyen dostuydu. Soranlara, Drazen’in bir idol ve kendisinin kahramanı olduğunu söylüyordu Goran. Belki de onu bu kadar iyi anımsamamızı sağlayan şey, kazandığı kupa değil, bizleri de ortak ettiği bu anılar. Bir sporcunun yalnızca başarılarıyla değerlendirilemeyeceğini, sporculuğu ve karakteriyle bir bütün olduğunu unutmamak gerekiyor. Neticede Drazen göremedi belki ama Goran verdiği sözü tuttu.

15-10/01/ertan_ekim2-1443702784.JPG

Cezası 50 şınav

Goran’la güzel bir sohbetin devamında korta iniyoruz. “Nasıl ısınıyorsun?” soruma gülümseyerek verdiği cevap, “Bizde çok fazla teknik ısınma yok. Genelde oyun oynayarak ısınmayı tercih ediyoruz. Seninle de aynı şekilde başlayalım” oluyor. Oyundan kastı, gerçekten de oyundu. Elimizde iki topla fileye kadar yaklaşıp topu son çizgiye yakın bir noktaya atmaya çalışıyoruz. Çizginin dışına atan yanıyor. Kaybetmenin bedeliyse 50 şınav.

İlk atışı Goran yapıyor ve topu çizgiye hayli yakın bir noktaya gönderiyor. Sıra bana geldiğinde işler çok da yolunda gitmiyor. Goran her iki topta da beni geçerek 35 derece sıcağın altında 50 şınav çekmemi büyük bir zevkle izliyor. Oyunu anladığım için rövanş talep ediyorum. Her defasında olduğu gibi topu çizgiye çok yakın bir noktaya gönderiyor. Ancak bu sefer çizgiyi tam üstünden vuran ben oluyorum. Büyük bir centilmenlik örneği gösteren Goran, çizgi üzerinde duran toplarda karşı tarafa iki katı kadar ceza verilebildiğini söylüyor. İtiraf etmeliyim ki, Wimbledon kazanmış bir sporcuya 100 şınav çektirmekten biraz keyif alıyorum.

İkinci çalışmamıza geçmeden önce bana tenisi ne kadar bildiğimi soruyor. Babamın bu spora ilgisinden ötürü, daha önce üç-dört defa topa vurmuşluğum olduğunu söylüyorum. Ve bir anda kendimi Goran’dan özel ders alırken buluyorum.

Öncelikle raketin nasıl tutulması gerektiğini anlatıyor. Daha sonra topu sağıma ve soluma göndererek beni alıştırmaya başlıyor. Başlangıç için iyi olduğumu düşündüğünden antrenmanı bir seviye zorlaştırmaya karar veriyor. Ayağıyla toprağa vurarak, kortun köşelerinde yuvarlak izler yapıyor. Benden istediği toplara sadece vurmam veya saha içinde tutmam değil, topları işaretlediği noktalara atmam. Eğer istediğim noktalara değil de rakip için kolay noktalara atarsam, gönderdiğim süratli topların bana daha da süratli geri döneceğini söylüyor. Bu noktada tenisin yalnızca güce değil, isabetliliğe de dayandığını görüyorum.

Antrenmanın son bölümünde volley, slice gibi tüm vuruş tekniklerini kısaca gösteriyor. Dışarıdan zor görünmese de ani hareketler dizlerime fazlasıyla yük bindiriyor ve Goran’ın da nefret ettiği loop shot’lar filenin önüne düştüğünde delicesine koşturuyorum.

Servis bizim işimiz

Kapanışı, Goran’ın dünyaca tanınmasını sağlayan ve kendisine Mr. Ace gibi lakaplar kazandıran servis atışlarına ayırıyoruz. Dünyanın en imza servisçisini işinin başında görmek ve buna yakından tanık olmak inanılmaz.

Konu sporun dünü ve bugününe geldiğinde cevabı net: “Hiç şansımız yoktu!” Şansı açmasını istediğimde antrenör, diyetisyen, ağırlık programlarından başlayıp sponsorluğun geldiği noktaya kadar sıralıyor. Örneğin o senelerde ağırlık çalışmadıklarını, gücünün genetiğinden geldiğini anlatıyor: “Öyle ki, sezon içinde bile antrenörü kandırıp fast food yediğim günler olurdu. Günümüz tenisçileri en iyi diyetisyenlerle çalışıyor, sistematik ağırlık programlarına tabi tutuluyorlar fakat gene de hep sakatlar. Bunu da pek anladığım söylenemez.”

Ciddi sakatlığını kariyerini bitirdikten hemen sonra tecrübe ettiğini ancak en iyi zamanlarında büyük problemler yaşamadığını söylüyor Goran. Son olarak da kendisini “old school” (eski moda) olarak tanımlıyor. Böylesine elit ve başarılı bir sporcuyu tanımak, onunla maç yapmak harika bir tecrübeydi. Fırsat buldukça tenis oynamak ve Goran’dan öğrendiklerimi babamın üzerinde uygulamak istiyorum.

 

Goran'ın antrenman programı ve yazının tamamı dopdolu içeriğiyle GQ Türkiye Ekim sayısı ile bayinizde ve GQ Türkiye dijital edisyonu ile cebinizde!

İZLE
Ertan Balaban'la Challenge - Goran Ivanisevic
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası